MERSİN AKDENİZ ROTARY BÜYÜK BİR DOSTUNU KAYBETTİ

MERSİN AKDENİZ ROTARY BÜYÜK BİR DOSTUNU KAYBETTİ

Onbir yıldır, eşine çok ender rastlanabilecek bir uluslararası kardeşlik ve dostluk bağı kurduğumuz, kadim dostumuz, D-2300 Geçmi

Einar devamlı ilham veren, proje peşinde koşan ve sonra da eyleme geçmeye motive eden bir liderdi. Onun anısına yapılabilecek en iyi şeylerden birinin, yine onun önermesi ve katkısıyla üyemiz Oğuz Demirsoy tarafından yazılmış ve uluslararası köprüler kurmaya odaklanmış aşağıdaki yazının Türk Rotary camiası ile paylaşılması olduğunu düşündük; çünkü bu yazı ile bu Uluslarası Rotary liderini çok daha iyi tanıyacaksınız. O bize her zaman ilham verdi ve model oldu. Akdeniz Rotary Kulübü onu hiç bir zaman unutmayacak ve onun adına başka birçok kalıcı projelere imza atacaktır. Ruhu şadolsun.

ULUSLARARASI SİNERJİ

 

                                  Her yaratılana hizmet etmede,

        Benimle beraber dünyaya kalbini koyarsan,

Kutsal Cananımızı içinde hissedersin,

Ve biz çok, hem de çok mutlu oluruz.

                  Mevlana Celaleddin Rumi

 

Biz ne isteriz? Mutlu, doyumlu ve huzurlu olmak değil mi? Eğer öyleyse, Mevlana

Bize işin sırrını veriyor: Dünya üzerindeki her yaratığa ayrımsız olarak hizmet etmede kalbimizi veya sevgimizi birleştirelim. Ancak o zaman sen ve ben BİZ olabiliriz ve ancak o zaman Cananımız kalbimizi birleştirici, sevgi dolu ve mutluluk veren bir enerjiyle doldurur. Sinerji sözcüğü bundan daha güzel, kapsamlı ve sade bir şekilde nasıl ifade edilebilir?

 

Sinerji kelimesi, Yunanca orijinali olan “sunergia” sözcüğünden gelmektedir ve  “beraber çalışmak” anlamındadır. Şu anki sözlük anlamı şudur: Sinerji, bir grup çalışanın beraber çalışırken ulaştığı ve her birinin tek  başına çalışırken olan güçlerinin toplamından daha büyük olan birleşik güçleridir.  Ayrıca, sinerjik çıktının gücünü, onun parçalarının ayrı ayrı güçlerine bakarak önceden tahmin edemezsiniz. Kusursuz bir takım çalışması sinerjiye iyi bir örnektir. Burada, egoist bir engelleme olmadan, maksimum potansiyelin ortaya çıkışı ve akışını görebilirsiniz. Takım BİZ olmuştur.

 

Tanımına ilaveten, Mevlana bize nasıl sinerji oluşturulacağının basit, fakat kolay olmayan sırrını da vermektedir: Kaynağımıza bağlanabilmek ve sinerji oluşturmanın ek ürünü olan ilave enerjiye ulaşmak ve onu açığa çıkarabilmek için, birlikte gerçekleştirdiğimiz maddi şeylere kalbimizi ve ruhumuzu koymamız gerekir. Bunun bir ailede, takımda, toplumda, ülkede, dünyada veya evrende olması fark etmez. Newton mekaniği veya klasik matematiğe göre, bir takımın maddesel veya mekanik enerjisinin toplamı, onun parçalarının toplamından daha fazla olamaz. O zaman, sinerji durumundaki bu fazla enerji nereden gelmektedir? Burada, maddesel veya mekanik alan aşılarak, quantum veya anlam alanına girilmektedir ve bu alanda enerji ve ilişki dinamikleri tamamen değişerek, çok yüksek enerji boyutlarına ulaşabilmektedir.

 

Görüldüğü gibi, sinerjiye ulaşma kuralları çok basittir: Gönlünüzü koyarsanız kavuşursunuz, aksi halde kaçırırsınız, ıskalarsınız…Bu kadar basit…Fakat basit ama kolay olmadığını belirttim; peki neden? Çünkü düşünce ve duygularımızda, oluş ve yapışlarımızda büyük paradigmatik değişiklikler gerekir. Zihnimizi “BEN, BANA, BENİM” ayrımcılığından, “BİZ, BİZE VE BİZİM” bütünleşmesine dönüştürmemiz gerekir. Aslında gerçek ve doğru olan, bizim birbirimizle bağlantılı ve bütünlük içinde olduğumuzdur; fakat kalıplaşmış egoist zihin yapımız bu gerçeği karartır. Hatta biz bu sinerjik ve sevgi dolu anları sevdiklerimizle defalarca yaşamışızdır; fakat bir süre sonra egomuz yine baskın çıkar ve onları bile defalarca kırabiliriz.

 

Binlerce yıldan beri birçok bilge lider ve aydın insanlığı sinerjik bir tutuma davet etmiş ve bu yönde liderlik yapmaya çalışmıştır; ama ne yazık ki, bunların çoğu işkence görmüş ve öldürülmüşlerdir. Ama yine de her şeye rağmen, insanlık birbiriyle bağlantısını geliştirmeye devam etti; aileden kabileye, şehir devletine, uluslara ve uluslar birliğine…Evrilmeye devam ediyoruz ve eskiye göre çok daha fazla birbirimize bağlanmış durumdayız; fakat bu bağlantıda, anlam ve değer yaratma ve sevgi odaklı sinerjik ve bütünsel bir duruş yerine; egoist ve maddi çıkarcı, antagonist ve anerjik bir zihin yapısı hala baskın bir durumdadır. Böylece, insanlık tarihinde ilk defa, insanlığı ve Doğa Anamızı bu derecede tehdit eden tehlikeli bir çaprazlaşmayla, bir kavşakla karşı karşıyayız: Maddi alanda (iletişim, enformasyon teknolojisi, nanoteknoloji, biyoteknoloji, taşıma, finansal işlemler teknolojisi, savaş -barış değil- teknolojisi…) çok hızlı bir değişim ve gelişmeye karşın; kalbimizi sinerji içinde birleştirerek anlam ve değer yaratmaya çok daha az önem veriyor ve odaklanıyoruz. Ayrıca bu madde odaklılık bir kısır döngü haline geldikçe ve bu hızlı değişim ve gelişimle dünyamız giderek küçülüp “küçük bir köy” haline geldikçe, tehdit ve tehlike de giderek artmaktadır. Dünyamızda bu gün yaşadığımız bir çok krizin nedeni bu sinerjik olmayan perspektiftir; Öfke, kavga, cinayet, tecavüz, savaş, çevre kirliliği ve tahribi, yoksulluk, göçler, üzüntü, yalnızlık, birçok hastalık ve tüm bağımlılıklar gibi…

 

Devletler artık bizim onları eskiden bildiğimiz gibi değiller! Artık onları küçük Dünya Köyümüzün bir semti veya mahallesi gibi görebiliriz. Hala eski sanal sınırlarımız varmış gibi görünüyorsa da, yukarıda değindiğimiz hızlı değişimlerle pratikte bu sınırların çoğu artık aşılmıştır. Artık dünyamızın kaotik kuantum alanına girmiş durumdayız ve buradan ne alıp getireceğimiz, yani sinerji mi yoksa anerji mi getireceğimiz, bizim bilinçli veya bilinçsiz olarak yapacağımız seçimlere bağlıdır. Kuantum fiziğinin meşhur teoremi olan Lorenz Teoremi, “Japonya’da bir kelebeğin kanat çırpması Amerika’da fırtınaya sebep olabilir”, artık güncel gerçeğimiz haline gelmiştir.

 

Bu nedenlerden dolayı, sadece ulusal sinerji olması, insanca ve doğal bir şekilde büyüyüp gelişip evrilmekten vaz geçtik, bizim ve Doğa Anamızın kurtulması ve yaşamını sürdürebilmesi için bile artık kesinlikle yeterli değildir. Bizim artık uluslararası, uluslarötesi, ve belki de yeni bir kelime türetecek olursak, “uluslarbütünü” (uninational) bir dünyasal sinerjiye ihtiyacımız var. Bu ihtiyaç acildir ve bu acillik de her geçen gün artmaktadır! Dünyada bu durumun farkında olan ve bir şeyler yapmaya çalışan birçok organizasyon vardır; fakat çoğunluğunun gayretleri şu anda yetersizdir, bağlantılı değildir ve sinerjik değildir. BİZ, her kim isek, birbirimizle ve çevremizle sinerji içinde insanca yaşayabilmek için, bu alana, şimdiye kadar aynı maddi alana yaptığımız gibi, büyük, bütünsel ve dünya çapında yatırımlar yapmalıyız. Bağış yapma, gönüllülük ve sivil toplum örgütleri çalışmaları tabii ki gereklidir, çok faydalıdır ve gelişerek ve bağlantılar kurarak devam etmelidir; FAKAT bu çalışmalar “bir şeyler gerçekleştirmiş olma” rahatlığının riskini de beraberlerinde taşırlar: Hiçbir zaman çözüm için bunların yeterli olduğu ve başardığımız yanılgısına düşüp rehavet göstermemeliyiz. Madde ve anlam dünyası, anerji ile sinerji arasındaki “uçurumu” kapatabilmek için, en üst, “uluslarbütünü” düzeyinde politika geliştirmek, proje planlamak, finans sağlamak ve organize olarak uygulamaya geçmek zorunludur; ve işin ilginç ve güzel olan yanı şudur ki, biz zaten bu son saydığım alanlarda, maddi projelerimizden dolayı, oldukça beceri kazanmış durumdayız ve bu önemli bir avantaj. Yapacağımız tek değişiklik, maddi gereksinimlerimizi göz ardı etmeden, odağımızı anlam, sinerji, doyum ve mutluluk yaratmaya çevirmek olacaktır.

 

Bir süredir büyük sorunların büyük çözümleri üzerine büyük laflar edip durduğumdan, Büyük Gandi dikkatimi çekerek uyarıyor ve aynaya bakmamızı söyleyerek değişimin büyük sırrını veriyor: “Dünyayı değiştirmek istiyorsanız, önce kendinizden başlamalı ve önce siz dünyada istediğiniz değişim olmalısınız!” Dünya BİZ’den oluşmaktadır; fakat biz, BİZİM dünyamızın, ne bir eksik ne de bir fazlasıyla, sadece bizim bir yansımamız olabileceği gerçeğini hep yadsırız. Biz değiştiğimiz zaman dünyamız da değişir! Öyleyse sinerji, barış ve mutluluğa giden bir yol yoktur; SİNERJİ, BARIŞ VE MUTLULUĞUN KENDİLERİ ASIL YOLDUR! Bu nedenle, bizim her birimiz sinerji, barış ve mutluluk içinde olursa, dünyamız da kendiliğinden dönüşerek aynı durumda olacaktır ve bu var oluştan hareketle, Doğa Anamız bizi tekrar kucaklayacaktır.

 

Peki, öyleyse biz nasıl sinerji, barış ve mutluluk içinde oluruz? Makalenin başına döndüğünüzde, Mevlana’nın bu sırrı verdiğini görürsünüz: Odağımızı ego zihnimizden kalbimize çevirdiğimiz ve Doğa Anamız ve onun tüm yaratıklarını bütünlük içinde sevgiyle kucakladığımız zaman…Fakat bunu nasıl gerçekleştirebiliriz? Duygusal Zeka ve Spiritüel Zekaya birebir çalışma ve grup çalışmaları şeklinde büyük yatırımlar yaparak…Bu becerileri edinmenin, binlerce yıldan beri yerleşmiş olan ve halen de gelişmeye devam eden sayısız yolu vardır; fakat bunların ayrıntıları bu makalenin konu ve kapsamını aşar. Artık bilgelik ve sevgi üretmeliyiz! Ve bu da, aynen kas geliştirmek veya başka bir beceriyi öğrenmek gibi, PRATİK yapmayı gerektirir. Sinerji, sevgi, barış, şefkat, neşe, mutluluk, doyum pratikleri yaparak kendimizi geliştirmemiz ve dolayısıyla dünyamızda da bunların gelişmesini sağlamamız gerekmektedir.

 

Sonuç olarak, zamanımızda acil ve zorunlu olan uluslararası, veya “uluslarbütünü” sinerji geliştirebilmek için, bu makaleden Mevlana ve Gandi’nin bize verdiği iki sırrı çıkarabiliriz:

Eğer dünyamızda “uluslarbütünü” sinerji yaratıp geliştirmek istiyorsak, önce sinerjik quantum enerji akışına ulaşabilmek için kalbimize ve sevgimize odaklanarak ve sonra da kalplerimizi Doğa Ana üzerinde birleştirip dünyamızdaki kendi cennetimizi yaratarak, istediğimiz değişimin bizzat kendisi olmalıyız.

Ve…Üçüncü sır: EYLEME GEÇMELİYİZ ve PRATİK YAPMALIYIZ! Yapabildiğimiz kadar sinerji pratiği, sevgi pratiği, bütünleşme pratiği…yapmalıyız.

 

Bu makalenin sinerjik olarak yazılmasını bana yakın dostum Einar H. Hauge önermiştir. Kendisi Norveç 2300. bölge GDG’dür ve Raufoss R.C. üyesidir; ayrıca sinerji yaratabilmenin en iyi örneğidir. Devamlı olarak sinerjik eylemler için ilhamlar verir ve köprüler kurar. Bizim Einar ile 10 yıllık hikayemiz ve insanlık için sinerjik projelerimiz ve, bildiğim kadarıyla, Einar’ın kendi ailesinin hikayesi, yukarıda yazdıklarımın canlı örnekleridir. Bunların ayrıntıları bu makalenin konusu değildir; fakat basitçe ifade edersek, bizim elbirliğiyle yaptığımız şuydu:

Önce kalplerimizi dünya üzerinde birleştirdik, eyleme geçtik ve yapabildiğimiz kadar birlikte hizmet ettik; sonra 10 yıl boyunca birlikte pratik yaparak bu kalpten hizmeti başlangıçta hiç aklımızın ucundan bile geçmeyen boyutlara taşıdık. Beraberce, katlanarak büyüyen maddi ve manevi çıktılar elde ettik ve de buna devam ediyoruz. Bu olgu, canlı olarak, kar topu gibi büyüyen “eylem halindeki sinerjidir”.

 

OĞUZ DEMİRSOY

 

Makaleye Einar’ın katkısı tamamen farklı bir perspektiften olmuştur: Tarihsel gerçekler ve güzel örnekler vererek insanların anlatılanları somut bir şekilde gözlerinde canlandırmalarını sağlamıştır. Makalenin ayağı daha fazla yere basmıştır ve bu sinerjinin, işbirliğinin, bütünleşmenin gücüdür. Evet! Şimdi Einar’ı dinleyelim:

 

Sevgili Oğuz,

Makale için teşekkürler. Sidsel (Einar’ın eşi) ve ben makaleyi büyük bir ilgi ile okuduk ve inceledik. Mevlana hakkında daha fazla bilgi edinmeye karar verdik. Söz verdiğim gibi, uluslar arası sinerji ile ilgili görüşlerimi çeşitli mecralarda belirteceğim. Makaleyi e-mail ile dostlarıma göndereceğim. Rotary Kulübümde bu makaleyi temel alan bir konuşma yapacağım.

 

Sidsel ve kız kardeşi bir keresinde Mısır’da Abu Simbel’i ziyaret etmişlerdi ve Firavun 2. Ramses’in dağın içine yaptırdığı bu tapınaklardan çok etkilenmişlerdi. National Geographic TV’de bunların Asuan Barajının altında boğulmaktan nasıl kurtarıldıklarını dinledim: UNESCO’nun liderliğini yaptığı büyük operasyonda 80’den fazla ülke finansal olarak ve/veya bizzat çalışarak katkıda bulunmuş. Bu olgu, uluslararası kültürel sinerji etkisinin muhteşem bir örneğidir.

 

Birinci Dünyna Savaşından  sonra, ABD başkanı W.Wilson’un inisiyatifiyle Milletler Cemiyeti kurulmuş, fakat ABD buraya üye olmamıştır. Japonya, Almanya ve İtalya da cemiyetten 1930’larda ayrılmışlardır. Londra’da 160 parlamenterden oluşan bir grup, yeni bir dünya savaşı çıkacağı öngörüsünde bulunarak demokratik ülkelere ittifak çağrısı yaptı: Birlik Şimdi! Fakat kayıtsızlık yüzünden bu ittifak gerçekleşemedi (Günümüzde Vaclav Havel buna dikkat çekiyor: İlgisizlik ve kayıtsız kalmak çağımızın en tehlikeli düşmanıdır). Yani, Pearl Harbour trajedisinden önce demokratik ülkeler ittifak halinde değillerdi. Şimdi şu sorular aklımıza gelebilir: Bu parlamenterlere kulak verilmiş olsaydı kaç yıllık savaştan kurtulmuş olabilirdik ve kaç kişinin hayatı kurtulabilirdi? Normandiya çıkartması 6 Haziran 1944’de başladı; sonunda diktatörlerle savaş için sinerji kurulmuş ve büyük bir çok uluslu güç oluşturulmuştu. Küçücük Norveç bile buna çok sayıda gemi ve bazı asker ve pilotlarla katılmıştı.

 

Böylece, bu berbat deneyimden sonra Birleşmiş Milletler kuruldu; ve belki de bizim ülkelerimiz için daha da önemli olan NATO da 1949’da kuruldu. Türkiye (1952’den itibaren) güney-doğuda ve Norveç ise kuzey-doğuda NATO’nun çok önemli kanatlarını oluşturdular. NATO anlaşmasının 5. maddesine göre, bir üye ülkeye yapılan saldırı tüm NATO’ya yapılmış sayılır (Başlangıçta 12 üyeden 30’dan fazla üyeye ulaşmıştır).

Belki NATO içinde herkes her konuda anlaşamayabilirler; ama bu örgüt dünya tarihindeki en başarılı savunma organizasyonudur ve uluslararası sinerjinin en güzel örneklerinden biridir. NATO’nun stratejik kavramı şu anda revize edilmektedir ve bunu izlemek ilginç olacaktır.

 

Kon-Tiki keşif seferiyle bilinen kaşif Thor Heyerdahl, Ra seferinde Atlantiği geçerken, 7 değişik ülkeden 7 ayrı kişiyi ekibine aldı. Eski Mısırlıların bu seferi yapabildiklerini kanıtlamak istiyordu. Birincide değil, fakat 2. seferde başarılı oldu ve uluslararası ekip işbirliği içinde mükemmel bir şekilde çalıştı ki; Heyerdahl’ın kanıtlamak istediği bir başka konu da bu sinerjiydi.

 

Barışın ailede, yuvada, yurtta başladığını söyleyen Kemal Atatürkle tamamen aynı fikirdeyim. Benim babam, “jew” kelimesini Yahudiler için ilk defa kötü amaçlı olarak kullananın kim olduğunu merak ederdi. “Mench” sözcüğünü de Naziler aynı şekilde kullanmışlardır. Yaşlılık günlerinde Eisenhower’un görüşü şöyledir: “Sınırlarda profesyoneller arasında temas kurulabilseydi barış sağlanabilirdi.” Aynı Rotary’nin amaçları gibi…

 

Arkadaşlarım ve ben Türkiye’deki proje ve temaslarımızı, Doğu ile Batı arasında küçük, ama önemli bir köprü olarak görüyoruz. Doğu ile Batı…Bu köprüyü hep beraber çok güçlü yapalım. Bir İngiliz atasözü: Bir köprüyü hiçbir zaman yakmayın.

 

Einar H. Hauge

 

Paylaş